Çok uzun yıllar önce, çekirdek aile olarak hayvanat bahçesinden dönüyoruz. Bütün gün boyunca, envai çeşit hayvan görmüşüm, hayal gücüne büyük katkı yapılmış, değişik bir aktivite içinde yer almışım. Ruhen tatmin söz konusu. Bunların üzerine de cila olsun diye, dondurmayla final yapasım var. Tutturuyorum. Fedakâr ebeveynler sağ olsunlar, duruyoruz bir dondurmacının önünde. Bıyıkları pala, kafasında renkli bir fes, üzerinde Osmanlı’dan kalma bir tulum, elinde uzunca bir sopa. Öyle bir dondurmacı görmemişim daha önce. Mehter takımı şefiyle, yeniçeri arası bir şeye benziyor.
Dondurma alımı arifesinde, dondurmacıyla, aile büyüklerinin teması söz konusu. Dile tam hâkim değilim diye midir, bilmiyorum, bana fazla söz hakkı tanınmıyor o yıllarda. Konuşma sırasında, bizimkilerin ağzından şu sözcükler çıkıyor: "İlk önce çocuğa verelim de, o bir yiyedursun…".
O bir yiyedursun! Hızlı söylenince, bir Etiyopyalı atlet ismi gibi dursa da, bu sözcükler sihirli sözcüklermiş. Ben bilmiyorum o anda tabi. Diyorum, "ne kadar fedakâr ailem var. Biricik oğullarına yemedim yedirdim muhabbeti yapıyorlar.", diye düşünüyorum. Ama acı gerçeği sonradan ortaya çıkıyor.
Artık dondurmacıyla baş başayım. Şehrin ortasındaki iki kovboy gibi silahlarını çekmiş, birbirimize bakıyoruz. Ama ben daha çok,
gözünü seveyim abi, fazla acımasın, şeklinde bakıyorum. Tonton tipli de bir adam,
yok diyorum,
bundan zarar gelmez. Nerden bileyim, bebek yüzlü bir şeytan olduğunu. "Kornet mi, normal mi?", sorusuyla başlıyor dram. Havluyu kaldırıp, sopayı sokuyor dondurma fıçısına. O zamana kadar orda olmayan halk, Vietnamlılar gibi, birden ortaya çıkıyor. Olacakları önceden sezmişler. Her zaman yaptıkları halka modeliyle, seyirci olarak yerlerini alıyorlar çevrede.
İlk önce sopayı, ucunda dondurma ve külah olacak şekilde uzatıyor. Tutuyorum külahı, dondurma sopada kalıyor. Sonra tekrar uzatıyor. Tutuyorum. Dallama iki külah koymuş, boş külah elimde kalıyor. Bir sonraki sefer tutmaya çalışıyorum, sopayı kendi ekseni etrafında döndürüyor, yakalayamıyorum. Hagi'nin sol ayağı gibi kullanıyor sopasını terbiyesiz adam. Soğuk terler boşalıyor benden. Gözünün içine bakıyorum, “Yapma...”, diyorum. “Topladın kalabalığı, yaptın reklamını. Bak, izleyenlerin küçük kızları var, rezil rüsva oluyoruz”, diyorum. Ama umrunda mı? O da bizimkilerden destek alıyor. Bizimkiler de, "Ulen, çocuğu bu kadar madara etceğini bilseydik, paket ister, evde yerdik. Neyse, olan oldu, bari eğleniyor gibi yapalım..." diyerek, etraflarına gülücük saçıyorlar. Onlar gülünce dondurmacı da coşuyor.
Yeni külah veriyor. Elimde külah beklerken, fıçıdaki bütün dondurmayı koymaya çalışıyor. Çevredekiler artık 'gülme'nin Hıncal Uluç safhasına geçiyorlar. Bir yandan, akranım kız çocuklarının önünde, erkeklik gururumun darbe alması, bir yandan, dondurma için iyice sabırsızlanmam sonucunda, kendimi şebek gibi hissederek, sinirlenmeye başlıyorum. Ama abimin maşallahı var. Sanatına zeval gelmesin, son sürat devam ediyor. Bir de öyle bir tuzağı var ki, o dondurmayı almak için her şeyi yapacak kıvama geliyorum. Bir elinde ateşten çember, öbür tarafta da dondurmayı tutsa, "atla!" dese, atlıcam. Her numarasında, adama iyice kıl oluyorum. Çocuk aklı, yasal yollarla çözüm aramayı düşünüyorum; eniştenin biri polis, büyük dayı polis.
Şikâyet ediciiim görürsün, diyorum. Artık gözümdeki umutsuzluk, nefret ve elde edememenin burukluğunu gördüğünden midir, yoksa numaraları bittiğinden mi, dondurmayı peçeteye sarıp veriyor. O anda büyük bir alkış tufanı! Şak şak şak şak!..Kendimi, Oscar törenlerinde, kırmızı halıda dondurma yerken hayal ediyorum.
E, haklılar şimdi, sabrıma hayran kaldılar. Adamdan dondurmayı almayı başardım, yendim onu, diye alkışlara sebeplenirken, anlıyorum ki, dondurmacı alkışlanıyormuş. Hatta dondurmacının orda harcandığı bile konuşuluyor.
Ulen diyorum kendi kendime,
bir dondurma yiyeceğiz burnumuzdan geldi. Neyse iyi yanından bakıcaz ya olaya; dondurmayı aldık, yaşananlar mazi de kaldı. Bir kere yalayınca bir şey hatırlamayacaksın, diyorum.
Ama maalesef öyle olmuyor. Seneler geçiyor, anlıyorum ki, Maraş Dondurmacısı Etkisi hastalığına yakalanmışım. Ne zaman canım dondurma istese ve Maraş dondurmacısı görsem, 'abim yine gaza gelir de aynı şeyleri yaparsa, tatsızlık çıkmaması için, ben de yine
yemiş gibi yaparım', diye ayaklarım geri geri gider.